Van’ımız

VAN KALESİVan ve çevresinin coğrafya ve savunma bakımından önemli bir konumu olduğu için çok eski dönemlerden beri yerleşim alanı olarak kullanılmıştır. Van’ın önemli dinlenme ve gezinti yerlerinden birisini teşkil eden kale şehir merkezine 5 km. mesafede bulunmaktadır.

Van Kalesi, Urartu’dan günümüze birçok tarihi kalıntıyı üzerinde barındırmaktadır. 20-120 m. arasında değişen genişlikte, 1800 m. uzunluğunda ve Van Gölü’nden 80 m. yüksekliğinde bir kaya kütlesi üzerinde yer almaktadır. Urartu kalelerinin görkemlilerindendir. Tuşba adıyla 300 yıl Urartu Devleti’nin başkentliğini yapan kale, Urartu kralı Lutupri’nin oğlu I. Sarduri tarafından M.Ö. 840-825 tarihleri arasında yaptırılmıştır.

Van ve yöresi, MÖ 855 yılında kurulan Urartu krallığının merkeziydi. Kral 1. Sarduri, çevredeki feodal beylikleri ve kabileleri toparlamış ve Tuşba’yı (şimdiki Van kenti) başkent yapmıştır. Kale, Urartuların M.Ö. VII. yüzyıl başlarında yenilerek Toprakkale’ye taşınmaları üzerine Asurların eline geçti. 1915 yılına kadar sürekli iskan edildiği bilinen kale, orta çağda Selçuklu ve Karakoyunlular tarafından tahkim edilmiş, son şeklini ise Osmanlı döneminde almıştır.

Van Kalesi’nin güneyinde yer alan yaklaşık 500.000 m² lik Eski Van Şehri’nin Urartular döneminde ne şekilde kullandığına dair tarihi belge ve herhangi bir iz bulunmamaktadır. Şehrin doğu, güney ve batısı surlarla, kuzeyi ise Van Kalesi ile çevrelenmiştir. Şehrin girişi surlarda açılan dört kapı ile sağlanmaktadır. Surların hangi tarihte ve kim tarafından inşa edildiği kesin olarak bilinmemekle birlikte, bazı tarihi kaynaklarda ilk kez, Akkoyunlular döneminde yörede “bat” adı verilen topraktan yapıldığı belirtilir. Bu eski şehirde (Tuşpa) Selçuklu Dönemine ait Ulu Cami, Osmanlı Dönemine ait Hüsrev Paşa Cami, Kaya Çelebi Cami, Hamamlar (Çifte Hamam) Kümbetler (İkiz Kümbet) ve çoğu tahrip olmuş eski evler dikkat çekici eserlerdir..

AK DAMAR ADASITürkiye’nin Van ve Bitlis illeri arasında bulunan Van Gölü’nün içinde yer alan en büyük adadır.

Van’ın Gevaş ilçesi sınırları içerisinde yer alan adada Ermeniler´den kalma bir kilise bulunur. Yüzölçümü 70,000 metrekare olan adanın toplam kıyı uzunluğu 3 kilometreyi bulmaktadır. En yüksek noktası deniz seviyesinden 1912 metre yüksekte bulunan adanın batı uçlarında yüksekliği 8 metreye ulaşan dik kayalıklar vardır.

İsim Efsanesi

Adanın adının nereden geldiğine dair yaygın halk hikayesine göre, zamanında bu adada yaşayan baş keşişin güzelliği dillere destan Tamar adında bir kızı vardır. Adanın çevresindeki köylerde çobanlık yapan Müslüman bir genç bu kıza âşık olur. Bu genç Tamar’la buluşmak için her gece adaya yüzer. Tamar ise ona gece karanlığında yerini belli etmek için onu bir fenerle bekler. Bundan haberdar olan kızın babası, fırtınalı bir gecede elinde fenerle adanın kıyısına iner ve sürekli yer değiştirerek gencin boşuna yüzüp, gücünü yitirmesine neden olur. Yüzmekten gücünü yitirip, yorulan genç çoban boğulur ve boğulmadan önce son nefesiyle “Ah Tamar!” diye haykırır. Bunu duyan kız da hemen ardından kendini gölün sularına bırakarak boğulur. Ah Tamar! isminin dönüşerek zamanla Ahtamar biçimini aldığı anlatılır.

Bu efsanenin tarihi gerçeklerle alakasının zayıf olduğu şüphesizdir. 9. yüzyıldan itibaren kaydedilmiş olan Ağtamar adının Arapça ĞMR kökünden “kabartı, tümsek” anlamına gelen bir türev olması daha kuvvetli bir olasılık olarak değerlendirilebilir.

Adın Türkçeleştirilmiş biçimi olan Akdamar 1980’li yıllardan bu yana TC resmi kurumları tarafından tercih edilmektedir.

Tarihçe

En eski kaynaklarda adanın adı, Gevaş bölgesinde hüküm süren Ermeni Rştuni sülalesine atfen Rştunik Adası olarak geçmektedir. 705 yılında Vard Rştuni’nin adada öldürülerek Rştuni beyliğine son verilmesinden sonra ada ve yöresi, daha önce Başkale’de (Ağbak) hüküm süren Ardzruni sülalesinin eline geçmiştir. 908’de I. Gagik Ardzruni bazı Ermeni ve Müslüman beyleriyle anlaşarak Gevaş’ta (Vostan) kendini Vaspuragan Kralı ilan etmiş ve bilahare başkentini adaya taşımaya karar vermiştir. I. Gagik adada halen mevcut olan kiliseden başka müstahkem bir kasaba, saray, çarşı ve liman inşa ettirmiştir. Ada üzerindeki sivil yerleşimin 16. yüzyıl başlarına kadar canlı olarak varlığını sürdürdüğü ve 1535 Osmanlı-İran harbinde tahrip edildiği anlaşılmaktadır.

  1. yüzyıldan sonra sivil yerleşimin bulunmadığı adada Kutsal Haç’a (Surp Khaç) adanmış bir Ermeni manastırı hayatiyetini sürdürmüştür. 19. yüzyıl sonlarında 300 civarında keşişin ikamet ettiği manastır, 1895 ve 1915 olaylarından sonra terkedilmiştir.

Ermeni Kilisesinin ruhani başkanlığı olan Gatoğigosluk makamı 10. yüzyıl ortalarından 1101 yılına kadar Ahtamar Adasında bulunmuştur. Makamın 12. yüzyılda Kilikya’ya taşınmasından sonra da Ahtamar Kilisesi 19. yüzyıla dek önderlik iddiasını devam ettirmiştir.

MURADİYE ŞELALESİ

Van Gölünün kuzey doğusunda Muradiye’ye 10 km. uzaklıkta Bend-i Mahi çayı üzerinde bulunmaktadır.Çayın oluşturduğu derin bir vadi içerinde suyun 15-20 m. den akmasıyla şelale oluşmuştur.

HOŞAP KALESİVan – Hakkari yolu üzerinde Van’a 60 km. uzaklıkta bulunmaktadır. Hoşap (güzelsu) ‘ın içinden geçen nehrin hemen kuzeyinde yükselen kayalıklar üzerine kurulmuştur.Dik bir kaya kütlesi, üzerine kurulan kale, iç kale ile bunun kuzeyindeki dış kaleden oluşur. Geçmişi Urartu devletine uzanan kale, Osmanlı Devleti’ne tabi Mahmudi Beyi’nin yaptırdığı şekliyle günümüze ulaşmıştır. Kitabeye göre Mahmudi Sarı Süleyman Bey tarafından, H. 1052 (1643) tarihinde yaptırılmıştır. Gözetleme kulesi, surları, burçları, beden duvarları, mescit, fırın, zindan seyir köşkü, harem, selamlık ve orjinal demir kapı kanatları kalenin önemli yapılarıdır.
ÇAVUŞ TEPE KALESİVan’ın Gürpınar ilçesine bağlı Çavuştepe köyünde yer almaktadır. Van il merkezine 25 km. uzaklıktadır. Hakkari-Van karayolu üzerindedir. Bol Dağı silsilesinin batı ucuna kurulmuş olan kale; aşağı, ve yukarı kalelerden oluşmaktadır.
Kale, II. Sarduri tarafından M.Ö. 764-734 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Kurucusuna izafeten kale, Sardur’un şehri anlamında “Sardurihinili” olarak adlandırılmaktadır. Kalelerde Haldi tapınağı, açık hava tapınağı, surlar, depo, ahır, saray binaları, sarnıç, çivi yazısı bulunmaktadır.ÇARPANAK ADASI VE KİLİSESİVan merkeze bağlı Çitören Köyü burnunda yer alan adaya iskeleden motorla ulaşılmaktadır. Adanın güneybatısında bir manastır kilise bulunmaktadır.
ÇANAK GANİP ÇAĞLAYANIVan’ın Çatak ilçesi sınırlarında bulunan çağlayan Van’a 75 km. Çatağ’a ise 5 km. mesafede bulunmaktadır. Karayolu kenarında yaklaşık 100 m. yükseklikteki kayalıklardan çıkmaktadır.

VAN KEDİSİTürkiye’de kedilerden bahsederken ilk akla gelen türlerin başında gelir Van kedisi: Cana yakınlığı, beyaz, ipeksi kürkü, aslan yürüyüşü, tilki kuyruğuna benzeyen uzun ve kabarık kuyruğu, değişik göz renkleri ve suya olan düşkünlüğü ile. Van Kedisi, dünya üzerinde melezleşmeyen, saflığını koruyabilmiş canlıların başında gelir. Bu özelliği onu, hem kedi dünyasının hem de diğer canlıların yıldızı haline getirir.Anadolu’ya tam olarak ne zaman ve nasıl geldiği bilinmeyen Van kedileri, diğer canlılarda olduğu gibi bulunduğu bölgenin şartlarına ayak uydurdular. Türkiye’nin en yüksek dağlarının bulunduğu Doğu Anadolu bölgesindeki yüksek sıcaklık farklarına kürkleri sayesinde kolayca ayak uydurabilir Van kedileri. Yılda en az 6 ay karlarla kaplı bu bölgede uzun tüyleriyle kar ve soğuktan korunurken, yazın birden ısınan hava nedeniyle tüylerini dökerek Van Gölü’nün ılıman iklimine uyum sağlarlar. Ancak yaygın olan yanlış bir inanış vardır ki, o da bu kalın kürkü nedeniyle Van kedilerinin üşümediğidir. Halbuki, kediler, kürkleri kalın olmasına rağmen soğuktan etkilenir ve üşürler.

Van kedilerinin diğer kedilerden ayrılan ilginç bir özelliği vardır. Bu kediler suyu çok severler ve yüzerler. Eğer suya doğru gidiyorsa, bu zorunluluktan değil, sadece zevktendir. Özellikle ılık ve sığ sularda yüzmeyi seven Van kedileri, evlerde musluktan damlayan sulara pati atar ya da banyoda size eşlik eder.

ÖzellikleriVan kedilerinin özelliklerinden biri tüylerindeki iki renkliliktir. Hatta bu iki renklilik karakteristik bir özellik olarak bilinir. Bu farklı renkler kulaklarının çevresinde ve kuyruğunda olmak üzere vücudunun iki farklı bölgesinde bulunur. Çok nadir olarak da vücudunda görülebilir.Van Kedisi’nin postu kalın, tüyleri normal uzunluktadır. Yazın diğer kediler gibi tüy değişimi yaşar ve o dönemde tüyleri azalır. Kışın yeniden eski rengini ve beyaz bir kar topu halini alır. Bu uzun kuyruklarına sahip olmakta bazen zorlanabilirler; öyle ki, başlarını kollarının üzerine koyup, kuyruklarını altlarına alırlar. Van kedileri, diğer türlere oranla biraz daha iricedir. Erkeklerde vücut ağırlığı ortalama 3,5kg, iken dişilerde 2.8kg. olur. Vücutları uzun ve kaslı bir yapıda ve kemikleri iridir.Kocaman, geniş pembe kulaklara sahip Van kedisi. Kulaklarda dibe doğru bir yuvarlaklık göze çarpar. Bazen yavruların iki kulağı arasında bir-iki siyah benek görülebilir. Van kedilerinde sağırlığın yaygın olduğu sanılsa da bu Ankara kedisinin bir özelliğidir. Van kedileri, tek göz ve mavi gözlü kedilerde ancak %2-3 civarında sağırlık vardır.Van kedileri gözleri ve tüyleri nedeniyle Ankara kedisi ile sıkça karıştırılır. Van kedilerinin gözleri her ikisi mavi, her ikisi kehribar veya bir gözü mavi diğer gözü kehribar renkte olmak üzere üç çeşit olabilir. Mavi renk, daima turkuvaz mavisi özelliğinde olurken, kehribar rengi farklı tonlarda görülebilir. Mavi gözlü kedilerde, mavi gözlü kısa, kadife kürklü ve mavi gözlü-uzun ipek kürklü kediler diye ayrılırVan kedilerinde, yeni doğan yavruların gözleri grimsi renktedir. Yavru kedinin doğumundan 25 gün sonra göz renkleri farklılaşmaya başlar ve 40 gün sonra da göz renkleri netleşir.

Van kedileri, her yıl Şubat, Mart ya da Haziran aylarından birinde kızgınlık periyoduna girerler. Bu periyot yaklaşık 10 gün sürer. Kızgınlık döneminde gebe kalırlarsa genellikle o yıl içinde bir daha kızgınlık göstermezler. Gebelik süresi 62 gündür. Gebeliğin birinci ayından sonra karın şişmeye başlar ve bu dönemden itibaren karnını kimseye dokundurtmaz. Van kedisi de diğer kedilerde olduğu gibi gözlerden uzakta doğurmayı sevdiğinden, birinci ayın sonundan itibaren ıssız ve karanlık yer aramaya başlar. Van kedisi bir batında dört yavru doğurur.

Van kedisi yavrularında genellikle iki kulak arasında bir – iki siyah nokta olduğu görülür. İki siyah nokta taşıyan yavruların çoğu tek renk gözlü olur. Ve bu siyah noktalar, adeta tek-göz kedilerin mührüdür. Ancak baştaki bu siyah noktalar doğumdan sonra bir iki ay içinde kaybolur. Ve bazen sayıları 8-30 arasında değişen miktarda siyah kıllar olarak kalır.

Kediler bir sahipten çok bir mekanı benimserler. Kendi hakimiyetlerini kurdukları alanlarda yabancı bir kedinin barınmasına çoğu zaman imkansızdır. Kedilerin mekan değiştirmekteki inatçılığı, Van kedilerinde fazla görülmez. Kediler, yeni yerlerine alışamıyor veya beğenmiyorsa eski evine dönmeye çalışırlar. Hatta kendi evine dönmeye çalışırken kilometrelerce yol kat etmiş kedileri duymuşsunuzdur. Van kedilerinin farkı, bu yeni yaşama alanlarına 20-30 gün içinde adapte olabilmeleridir.

Van kedisi, sevilmekten çok hoşlanır ve kendisine gösterilen sevgiye aynı şekilde karşılık verir. Sevgi istekleri özellikle gebelik döneminde daha artar. Kendisini sevenlerin kucağına çıkıp, okşayan elleri önce hafifçe ısırır sonra yalayarak sevgi gösterisinde bulunur ve mırıldanır. Yemeği verildiğinde yemeden önce minnet göstermek için bacaklara sürünme huyu vardır. Tuvalet ihtiyacını duyduğunda da, kapının önüne giderek miyavlayarak kapının açılmasını ister, eğer kapıyı açan yoksa bunu kendi başına halletmeye karar verir ve kapı koluna uzanıp çekerek kapıyı açar.

Van kedileri kendi aralarında ve insanlarla haberleşmek için bir takım sesler çıkarırlar. Çıkarılan bu sesler onların hissi durumları ile ilgilidir. Kedilerin miyavlamaları isteklerine göre çeşitlilik gösterir. Bu miyavlamanın bir kısmı insanlarla olan ilişkileri, bir kısmı yavrularıyla veya erişkinlerde seksüel aktivite ilgili haberleşme şeklidir. İhtiyaçlarına göre çıkardıkları seslerin yüksekliği ve frekansları değişir. Van kedisi sabahleyin sahibiyle karşılaşmasında yüksek sesle miyavlayarak sevincini gösterir. Acıktığında mutfak kapısına doğru giderek, acıktığını belirtecek şekilde miyavlar.

Ankara Kedisiyle Farkları

Van kedisi diğer türler içinde en çok Ankara kedisi ile çok karıştırılır. Halbuki çok belirgin farklıları vardır iki türün. Bunlardan bazıları:
Van kedisinin gözleri badem şeklinde ve kehribar rengindeyken Ankara kedisinin gözleri yuvarlak yapıda ve mavi-sarı renktedir.
Van kedisinin yüzü daha yuvarlak, Ankara kedisinin sivridir.
Van kedisinin baş ve kuyruk kısmında sarı lekeler bulunur, Ankara kedisi ise genellikle bembeyazdır.
Ve Van kedisinin tüyleri Ankara kedisine göre daha kısadır.

OTLU PEYNİRMarket raflarında yerini almaya başlayan Van’ın otlu peynirinin lezzetinin sırrı dağlardan toplanan 25 bitkide gizli. Özellikle yöresel sirimo, sirik, mendo ve hellız isimleri verilen bitkiler, köylüler tarafından Van’ın yüksek kesimlerinden toplanıyor.Van’a özgü otlu peynir, sadece o yörede tüketilen yiyeceklerden biriydi. Meraklıları Van’dan gelenlere sipariş eder veya otlu peynir özlemini memleketine gidinceye kadar unutmaya çalışırdı. Şimdi büyük marketlerin rafları arasında otlu peynir de yerini alıyor. Peki bu peynirin nasıl yapıldığını merak ediyor musunuz? Van’ın Otlu peynirinin lezzetinin sırrı dağlardan toplanan 25 çeşit bitkide gizli. Özellikle yöresel sirimo, sirik, mendo ve hellız isimleri verilen bitkiler, köylüler tarafından Van’ın yüksek kesimlerinden toplanıyor. Yörede peynire katılan bu ot çeşitleri şifalı bitkiler olarak biliniyor.

Vanlıların otlu peyniri hak ettiği değeri yeni yeni görmeye başladı. Birçok yörede otlu peynir çeşidi olduğunu anlatan peynir üreticileri, Van’ın otlu peynirine olan ilgiden dolayı taklitlerinin yapıldığını belirtiyor. Otlu peynire yöresel olarak sirik, sirimo, mendo ve hellız adı verilen otlar katılıyor. Bu otlar peynire aroma kazandırıyor, besin değerini artırıyor, peynirin uzun süre saklanabilmesini sağlıyor, sindirimi kolaylaştırıyor ve insan sağlığına zararlı mikroorganizmaları frenliyor. İlkbaharda sütün ve otun bol olduğu dönemlerde üretilen peynire katılan sirimonun (yabani sarmısak otu) peynire ayrı bir lezzet katıyor. Peynir, en lezzetli halini mayalanma aşamasında kazanıyor ve mayalanma işleminden ancak 2-3 ay sonra yeme kıvamına geliyor.

Van’daki Peynirciler Çarşısı, burada yer alan esnafla köylü tüketiciyi buluşturuyor. Her yıl tonlarca peynirin satıldığı Peynirciler Çarşısı’nda, bu yıl geçen yıllara oranla işlerin daha durgun olduğu gözleniyor. Peynircilikle uğraşan Mehmet Emin Nar, otlu peynirde kullanılan otların şifa kaynağı olduğunu ifade ediyor. Gevaş ve Görentaş civarındaki köylerin peynirlerinin kalitesinin daha yüksek olduğunu vurgulayan Nar, bu yörede yapılan otlu peynirde sadece koyun sütünün kullanıldığını belirtiyor. Nar, büyükşehirlerde marketlerde satılan peynirin Van’ın otlu peyniri olmadığını iddia ederek, “Van’ın otlu peynirinin ününden dolayı birçok kişi normal peynire dereotu gibi değişik ot çeşitlerini katarak, marketlerde Van’ın otlu peyniri diye satıyor. Otlu peynirin tadını alan birisi sahtesini rahatlıkla tespit edebilir.” diyor.

Van kahvaltı sofrasının baştacı olan otlu peynir, üç öğün sofralarda eksik olmuyor. Van’dan götürülen kıymetli hediyelerin başında ise yine otlu peynir yer alıyor. Vanlılar, Kars’ın kaşar peynirinin tüketimi ve tanıtımı, yapılan festivallerlerle artılırılırken, Van otlu peynirinin tanıtımının yapılıp tüketimini artırmak için şimdiye kadar bir adım atılmadığını hatırlatıyor. Peynirci esnaf bu konuda el birliği yapıp tanıtım yapmak gerektiğini dile getiriyor; ancak bunu nasıl yapacakları konusunda fikir sahibi değiller.

KELEDOŞVan’ın en meşhur yemeklerinden biri olan Keledoş, döğülmüş buğdayla yapılır. Baharat ağırlıklı ister acılı ister acısız yenilen buz gibi ayranın yanında muhteşem yemek olan keledoş Van halkının vazgeçilmez yemeklerindendir.MALZEMELER:
1. Kavurma eti
2. Yarım su bardağı nohut
3. 1 su bardağı den(Döğme)
4. yarım su bardağı yeşil mercimek
5. İki avuç ak pancar
6. 3 yemek kaşığı tere yağı
7. 2 su bardağı kurutYAPILIŞI:
Nohut ve döğme bir tencerede haşlanmaya bırakılır. Pişmesine yakın yeşil mercimek konur, hepsi piştikten sonra içine akpancar ve kavurma eti konur. 10-15 dakika kaynatılır. Malzeme iyice pişer, ezilmiş kurut kaynayan tencereye dökülür muhallebi kıvamına gelinceye kadar pişirilir. Ocaktan indirilir, üzerine tereyağı konulur bu yağ yemeğin sıcağı ile erir daha sonra servis yapılır.
HELİSE

Yemeğin en önemli özelliği güveçte (Çölmekte) pişmesidir. 7 su bardağı su güvece konur, döğme ile pişmiş tavuk eti ve tuz kaynayan suya atılır. Kaynamaya bırakılır. Sürekli kaynayan güveçte malzemeler tahta bir kaşıkla çırpılarak karıştırılır. Eğer su azalmış malzemeler pişmemişse çay bardağı ile su ilave edilir. Yemek muhallebi kıvamına gelince tabaklara alınır. Yemeğin ortası hafifçe çukurlaştırılır, eritilmiş tereyağı veya sana yağı çukura dökülür ve servis yapılır.

ÇILBIR

Yemeğin en önemli özelliği içme bolca reyhan atılmasıdır. Yağ tencerede eritilir, soğanlar istenilen büyüklükte doğranır, salça konur. Yağ, salça soğan ve kavurma birlikte bir süre kavrulur. 4-5 bardak ılık su ilâve edilir. Tuz, karabiber ve kırmızı biber atılır. Reyhan otu temizlenir yıkanır ve tencereye atılır. 15-20 dakika kaynatılır, yemeğin pişmesine yakın içine yumurta kırılır bu yumurtalar karıştırılmaz. Lop şeklinde pişer. Bu yemek,suyuna yufka ekmek doğranarak yenir

AYVA YEMEĞİ

Yapılışı: Yeşil mercimek suda haşlanır. Ayrı bir kapta soğanlar doğranır. Salça ile birlikte kavrulur. Haşlanan mercimeğin suyu dökülmemek kaydıyla, bu sos, içine dökülür. Karıştırılır. 10-15 dakika kaynatılır. Ayvaların kabuklan soyulur. Yarımay şeklinde doğranır. Yemeğin içine ilave edilir. Ayvalarla birlikte pişmesi beklenir. Ayvalar pişince tuz ayarlanır. Ocaktan indirilir. Servis yapılır.
VAN BALIĞI/ İNCİ KEFALİ

Ülkemizin doğusuna uçakla ya da kara vasıtalarıyla yolculuk yapanlar bir süre boş topraklardan ve yalçın dağlardan geçtikten sonra, birden göz alıcı maviyle bezenmiş bir manzarayla karşılaşırlar. Vanlı yazar Yaşar Kemal’in ifadesiyle, “bu öyle bir mavidir ki, Van Gölü’ndeki mavi renk hiçbir gölde ve denizde bulunmamaktadır.” Bu mavilik yer yer bir turkuaza döner. Tatlı su ile karıştığı yerlerde ise süt beyazına dönüşür. İşte bu, Van Gölünün ta kendisidir. Van Gölü ulusal ve uluslararası medyada defalarca canavarıyla ve sularının yükselmesiyle gündeme gelmesine rağmen, her nedense burada yaşayan Van Balığı yani İnci Kefali çok az gündeme gelmektedir. Bazı eski kitaplarda Van Gölü’nde değil de, sadece akarsuların göle döküldükleri yerlerde yaşayan bir balık türü olarak bahsedilen İnci Kefali, dünyada sadece bu havzada bulunan endemik bir türdür. Orijinal yaşam alanı tatlı sular olan bu balığın, Van gölünün oluşmasıyla bu göle sonradan alıştığı tahmin edilmektedir. Ancak gölde üreyemediği için, Nisan’dan başlayarak Temmuz’a kadar sürüler halinde doğdukları akarsulara göç eder. Yumurtasını bıraktıktan sonra tekrar göle geri döner. Türkiye’nin tüm iç sularından avcılık yoluyla elde edilen toplam 43 bin ton balığın 15 bin tonunu tek başına oluşturan İnci Kefali, göl çevresinde yaklaşık 15 bin insanın geçim kaynağını oluşturur. İnci Kefali, ülkemizin en büyük gölü olan Van Gölü’nde ve yakınındaki Erçek Gölü’nde yaşamaya alışan tek balık türüdür. Erçek Gölüne sonradan insan eliyle aşılanmış ve olumlu sonuçlar alınmıştır. Bu göller; yüksek derecede alkali, yani sodalı ve tuzlu olup, halen İnci Kefali dışındaki balıklar için uygun olmayan bir ortam durumundadır.

Van Balığını tanıyalım

Van Balığı’nın vücudu uzun ve biraz yuvarlak olup, pulları oldukça küçük ve parlak, gözler oldukça iridir. Ağız orta büyüklükte ve öne doğru çıkıktır. Bıyığı yoktur; karın ve anal yüzgeçler arasında pulsuz bir karina vardır. Pullar üzerinde gri renkli noktalar olduğundan parlak görünümlü değildir. Renk gümüşi yeşilimsidir. Mayıs, Haziran, Temmuz aylarında üremek için akarsulara göç eden ergin Van Balıkları, ortalama 15, maksimum 24 cm boyunda olup, 8-10 yıl yaşayabilmektedir. Ağırlıkları ise, ortalama 70-80 g kadardır. Erçek Gölünde rekor bir şekilde 350 g’lık Van Balığı yakalanmıştır. İnci Kefali genelde planktonla beslenir. Yaz aylarında Tricoptera, Coleoptera, Diptera larvaları, Copepoda ve karasal böceklerle ve bunların larvaları ile beslenir. Bu dönemde bitkisel kökenli olarak Diatome ve diğer algleri de tüketirler. Kış aylarında ise besininin çoğunluğunu Copepoda ve Diatome oluşturur. Volkanik bir yapıya sahip olmanın yanı sıra, dışa kapalı olan Van Gölü havzasında beslenmesi göz önüne alınarak, Van Balığı üzerinde yapılan bir çalışmada, insan sağlığı açısından tehlike oluşturan arsenik bakımından Van Balığı incelenmiş ve belirlenen miktarın insanlar için tehlike oluşturacak boyutta olmadığı sonucu alınmıştır. Bu da, Van Gölü’nün birçok yerinde kirlenmenin henüz tehlikeli boyutlara ulaşmadığı anlamına gelmektedir.

Aslında İnci Kefali göçücü bir balık türüdür. Van Gölü tuzlu ve sodalı olduğundan burada üreyemeyen Inci Kefali, üremek için her yıl akarsulara akın eder. Üreme sonrasında tekrar göle geri döner. Nisan ayından itibaren göç yollarına düşen İnci Kefali, yumurtasını akarsularda sert zeminlere, taşlara yapıştırarak bıraktıktan sonra Haziran sonlarına doğru Van Gölü’ne dönerek göç macerasını tamamlar. Gölün açıklarından tatlı su ağızlarına akın eden ve burada ilerleyerek yumurtalarını bırakıp, geri dönen balıkların serüveni ilginç ve birbirinden güzel görüntülere sahne olur. Erciş ilçesi’ndeki Deliçay’a veya Muradiye Çayı kenarına giden vatandaşlar, çoğu zaman suda adeta uçarak ve havada dans ederek ilerleyen balıkların bu göç yolculuğuna tanıklık etme fırsatını yakalayabilirler. Agro-turizm olarak değerlendirilebilecek bu harika olaydan, şimdiye kadar turizm adına yararlanmak şöyle dursun, binbir zahmetle üremeye gelen balıklar tuzak kurularak avlanmışlardır. Bunu anlamak mümkün değildir. Adeta balıklara bilinçsizce yapılmış bir soykırım gibidir.

Yanlış avlanma

İnci Kefali iki farklı sezonda avlanmaktadır. Balıklar, Van Gölü’nün sodalı-tuzlu sularından tatlı su özelliğindeki akarsulara hemen giriş yaptığı sırada, biyolojisi gereği osmotik ayarlamanın gerçekleşmesi için akarsuların göle döküldüğü mansap kısımlarında bir süre beklemektedirler. Bu bekleme esnasında mansaplarda büyük sürüler oluşturmaktadırlar. Üremeye hazırlanan balıklar burada avlanmaktadır. Birinci avlanma şekli budur ve son derece yanlıştır. İkincisi ise, yumurtlama döneminde gölden akarsulara doğru göç ederken bin bir zahmetle akıntıya ters olarak küçük şelaleleri atlarken avlanmaktadır ki bu da çok yanlıştır. Birkaç yıl öncesine kadar belki de yüzlerce yıldır avcılığın büyük bir bölümü üreme göçü esnasında gerçekleştirilmekteydi. 1996 yılında yapılan bir çalışmaya göre toplam avcılığın yüzde 90’ının yumurtlama döneminde olduğu ortaya çıkmıştır. İnsanlarımız ne yazık ki bu nimeti sonuna kadar sömürmüş altın yumurtlayan bir tavuğun kesilmesi misali, adeta nesli tükenircesine avlamıştır.

ıYukarıda işaret edildiği gibi balık, üreme döneminde akarsu kenarlarına çekildiği için avlanması da son derece basit hale gelmektedir. Bu olay, Van Balığına büyük bir darbe vurmaktadır. Van Gölü balıkçılığında daha çok verim elde etmek için üreme dönemi olan Nisan ve Temmuz aylarında kaçak avlanmanın önüne geçmek için kalıcı çözümlerde bulunulması gerekmektedir. Zira mevcut avcılığın yüzde 90’ı üreme göçü esnasında kaçak olarak yapılmaktadır. Yapılan bilimsel araştırmalar bu avcılık şeklinin popülasyonu ciddi şekilde tehdit ettiğini ortaya çıkarmıştır. Bundan ötürü yanlış avcılık son yıllarda ciddi bir şekilde önlenmeye ve ciddi tedbirler alınmaya başlanmıştır. Bu kapsamda dere ağızlarında jandarma timleri, geçici karakollar oluşturarak devriye görevi yapmaktadırlar. Ne yazık ki, geçmiş yıllara göre çok fazla denetim olmasına rağmen, halen bu kaçak avcılığın tam olarak önüne geçilememiştir. Özellikle şehir merkezlerinde belediye ve emniyet güçleri biraz daha tedbir almalıdırlar. Avlanma yasağı olmasına rağmen 1998 yılında Erciş’te bir gecede kaymakamlığın resmi kayıtlarına göre 293 ton balığın kaçak yollarla avlandığı bildirilmiştir. Alınan önlemlerle bunun tamamen önlemediği ve bu rakamın bir gecede ancak 15-20 ton’a indirilebildiği söylenmektedir. Son yıllarda uygulanan av yasağı sonucunda bu balığın göçü izlenebilir hale gelmiştir. Dünyanın hiçbir yerinde balık göçü bu yoğunlukta gözlenmediğinden, orijinal olan İnci Kefali göçünün ülke turizmine kazandırılması gerekmektedir. Öncelikle yöre halkının göç konusunda bilgi sahibi olması ve göçü izlemesi gerekmekte ve daha iyi bir tanıtımla yabancı ziyaretçilerin buraya gelmesi sağlanmalıdır. Balığın göçü sırasında yoğunlukla avlanmasına rağmen, İnci Kefali göçünün, Van’da yaşayanların yüzde 40 gibi önemli bir kesimi tarafından bilinmemesi, bilgisizliğin boyutlarını göstermektedir. İnci Kefali Balığı’nın üreme zamanında avlanmasının kısmen de önlenmesi sayesinde, hem boyunda bir büyüme hem de sayısında bir artma gerçekleşmiştir. Balığın boyu 1996 yılında ortalama olarak 16,5 cm iken şu anda 18 cm’yi geçmiş durumdadır. 16-17 adet balık eskiden 1 kg gelirken, şimdi 10-12 tanesi 1 kg gelmektedir. Önümüzdeki yıllarda da tedbirler devam ederse bu artışların daha fazla olacağı söylenebilir. Burada ekolojik bir dengeden de söz etmek gerekmektedir: Gölde balıklar için besin maddesi belli miktardadır. Bu yüzden eğer balık stoğu aşırı artarsa, bu sefer de balıkların boylarında küçülme olacaktır. Bunu için uzmanlar yılda 9600 ton balık avlanmasının dengeyi koruyacağı görüşündedirler.
VAN MERKEZ

Merkez ilçe 1918 yılı öncesi “Eski Şehir” denilen, Van Kalesi güneyinde kuruluydu. İşgal ve isyan sonrası Merkez İlçe “Bağlar Mevkii” denilen ve hafif göle doğru eğilimli olan Van Ovası üzerindeki bugünkü yerine kurulmuştur. Merkez ilçe doğudan Özalp; batıdan Van Gölü; kuzeyden Muradiye ve Erciş; güneyden Gürpınar, Gevaş ve Çatak ilçeleriyle çevrilidir. İlçenin 2 belediye, 28 mahalle, 2 bucak, 90 köy ve 34 mezrası olmak üzere 156 yerleşim birimi vardır. İlçe halkı genelde ticaret, kamu ve özel sektör alanında çeşitli görev ve el sanatları, serbest ticaret gibi işlerde çalışır.

Toplam Nüfusu 288.794, Şehir Nüfusu 225.628, Köy Nüfusu 63.166, Nüfus Yoğunluğu 101’dir.

Van Belediyesi internet adresi: http:www.van-bld.gov.tr

 Çok eski bir tarihe sahip olan Van şehri Urartulardan başlayıp bir çok devlete başkentlik yapmıştır. Osmanlılar döneminde ise uzun zaman eyalet merkezi ve sancak olarak idari taksimatta yer almıştır. Merkez ilçe hariç hâlen 11 ilçesi mevcuttur. Bunlar;

1. Bahçesaray (Müküs)
2. Başkale (El Bak)
3. Çaldıran (Bayazitağa)
4. Çatak (Şitak)
5. Erciş (Arzaşku)
6. Edremit
7. Gevaş (Vestan)
8. Gürpınar (Mamiretü’l- Hamid)
9. Muradiye (Bargiri)
10. Özalp (Mahmudiye)
11. Saray

Yorumlar

Bir Yorum Yazın

Başkanlarımız

Image Map

Sosyal Yardımlar